06 Aralık 2007

Du-Var

Doldurmalı boş duvarları

Kafatasları, av hatıraları

Ve belki kuru gözyaşı tuzları

İşlenmiş traverten sarkıtları

Asılı küçük portre, hatta natür mort

Kılıçlar ve kalkanlar, hiç kullanılmadı

Sahipsiz bir hediye, kimdendi, unutulmadı

Eskiden bu bebek ayakkabısı, kokusu kalmadı

Bozukmuş, sahibine dönük el pusulası

Bir koleksiyoncunun son açık artırması

Dört boş duvarın üzerime saldırması...

Duvarlar var doldurulmayı bekler

Bu kalem kafiyesiz son cümleyi ister

Boş, duvar, duvar 'manyak' ben, ben, boş

.....

Ben pas geçeyim artık...

29 Kasım 2007

Tik tak Tik
tak
Saatim sıcak!

Tik tak tiki
TAK!
Akrep bir kaçak!

Tik tak
Tik tak

Benden önce ulaşacak

Ve Tik ve Tak

Peki sonra ne olacak?


Art by - dark1llusion (DeviantArt)

08 Kasım 2007

Tamam Be Anladık!


Çoğu kez kırıcı ve doğru konuşarak karşımızdakinde yepyeni anlayış ufukları açacağımızı sanırız. Gerçekteyse yaptığımız o kişiyi kırıp onu tam tersine daha da kapatmaktan başka bir şey değildir. Kişi muhtemelen zaten bütün bunları daha önceden düşünmüştür; onu engelleyen anlayamaması değil, bambaşka etkenlerdir. Biz kim oluyoruz da bu etkenleri bilmeden etmeden, dahası bilsek dahi sadece kendi kavrayış ve mantığımıza güvenerek karşıdakinden daha tutarlı ve doğru olduğumuzu iddia edebiliyoruz ki?

26 Eylül 2007

Sırt


Bir kadını sevmeye önce sırtından başlanır,
Suskun adamın dillendirmediği fantazisinde
Bakar ardından, uzaklaşırken kadın,
Sırtına, omuzlarına kayar gözleri, hayran
Her kadın arkadan güzeldir, gerçeğin kendisi
Suskun adamdan uzaklaşırken arzu simgesi
"Ah!" diye kaçırır nefesi, Ah!
Sus kadın, dön git, ardın konuşsun...

Art by/Fotoğrafçı - Mrs.Pinkeyes (deviantart.com)

19 Eylül 2007

Kokusuz benliğimin benden de eski hayali kimin aklına gelirdi ki?
Ormandan çıkıp şehre gittiğimde
kaybolanın sadece farkındalığım olduğunu sandım
sonradan anladım aslında
bu sadece bir aldatmaca
benimle başlayan benliğimi değiştirmek için
bir kandırmacaymış
şimdilerde anısız geçmişime göz atmaya çalışan ben
neyin değiştiğini merak ediyorum
yazılı kayıtlardan anlam çıkarmaya çalışırken
kendi şifrelerimi çözemiyor olmanın
deli mutluluğunu yaşıyorum

05 Eylül 2007

Yokuz

Çıt yok. Geniş caddeler bomboş. Arabalar boş ve cansız. Ağaçlar kıpırtısız, cansız. Bulutlar terk etmiş gökyüzünü. Nefes yok. Toprak sessiz, yok.

Pencereler kimsesiz. Evler sahipsiz. Duruyorlar öylece. Kapıdan içeriye. Kimse yok. Salon renksiz. Mobilyalar birer süsten ibaret. Merdivenlerden yukarıya. Soldaki ilk oda. Gelişigüzel dağınıklık. Yatak boş, düzeltilmemiş.


“Burada değiliz. Yokuz. Evde kimse yok.”


Kimse yok sanısı.


“Gerçekten yokuz. Baksana, kimse yok.”


Yanılgı sanısı


“Başka bir yüzyılda gel.”


Peki. Pencereden dışarı. Yüksel. Yüksel. Gökyüzüne doğru.

Bu evlerden binlerce var. Binlerce boşluk, binlerce oyuk, binlerce mağara. Zamansız, öylece durmak. Ve boşluk.

En azından gökyüzü ve toprak doldurulmalı...


-Art by 3nchancedfx (DeviantArt)


21 Ağustos 2007

Yarım kalmış bir fikir-düşünce zinciri...



Yanıbaşındakine dönüp başladı konuşmaya. parmağıyla biraz ilerideki hızlı ve gergin adımlarla işine gitmekte olan adamı işaret etti, espri kelimeleri döküldü ağzından. Sonra gülmeye başladılar. Bu espri ve ardındaki kahkalar onlara tam bir dakika otuziki saniyeye mal olmuştu. Gün bir adım daha ilerledi.

Zaman dostumuz aslında. Durmayı, bizi sıkmayı istemiyor. Akmak için her fırsatı kolluyor, hepsi bizi daha ileri taşımak için. Gerçi her bir dakikanın bir bedeli var. Kimisinde bu sarf edilen anlamsız sözler, kimisindeyse birkaç kahkaha.

Bazıları zamana beyinlerini veriyorlar. Aylar beyinsizce, hatırlamaksızın geçip gidiyor. Bir başkasıysa akıllı davranıp algısını rehin veriyor ve zamanı anlayamadan öylece yıllarını harcıyor.

Demin yürüyen adam, hatırladınız mı? O, zamanın en iyi müşterilerinden. Arkadaşın yürürken az bir durup biraz önce yanından geçen güzel kadına şöyle bir göz atmaya dahi vakti yok. Zamana neyi var neyi yok vermiş. İş, güç, ve bir şeyler kazanmak derken karşılığında özel hayatını, arkadaşlarını, ailesini, bir fazla lokmayı kurban etmiş. Ne diyelim, bizce müşteri her zaman haklıdır.

Ve şu kadın. Kadın, ona bakmayan adamı uzun uzun süzdü. Kaçan kovalanır, ama bu sefer o kadar da ısrarcı değil. Akşama arkadaşlarıyla bir bahçede geçirecek. Geceler harcanmalı bir şekilde. Onun okuyacak, izleyecek, öğrenecek bir şeyi yok; arkadaşları var ya. Bazı insanlar aralarında bu sözsüz, kayıtsız anlaşmayı yaparlar: Birbirlerinin vakitlerini harcatırlar ve böylece birbirlerini o vakitle ne yapacaklarına karar verme derdinden kurtarırlar. Çoğunlukla o gece konuşulanlar hatırlanmaz.

Kadın durakta beklemeye koyuldu. Otobüsü ne ara gelir hiçbir fikri yok; bu tür şeyleri aklında tutamaz zaten...

heyecanlanmıyorum artık
ne kokusundan
ne de bakışından hayatın
ne oldu, kurudum mu dersin?
iki senede bitip tükendim mi?
şimdilerde kırmızı görmez oldum,
maviyse artık alelade bir renk

24 Temmuz 2007

Farkındalık

Bilmiyorum diğer insanlar kendilerinin ve hissettiklerinin ya da yapıp yapacaklarının ne kadar farkındalar. Fakat ben kendi adıma, bendeki farkındalığı kesinlikle yeterli bulmuyorum.

Şöyle ki sanki bilinç ile bilinçdışının arasınd
ayım. İşkence gibi, hem bunun farkındayım hem de bunu düzeltemiyorum. Sonra sebeplerini arıyorum; bulduklarım genelde kendi uydurduğum temelsiz teorilerden ibaret.

Yetersiz miyim, yoksa benimki kendine dönük bir yok etme mekanizması mı anlamadım bir türlü.

-art by thundermistress (deviantart.com)

16 Temmuz 2007


Kendi içinde çelişkiler yaşarken hayatta sağlam tutunamazsın. Yalnız seni aklen ileri taşıyanlardan biri de bu çelişkilerdir.

Bazı şeylere aklen bir mantık uydurmak, onları akılcı yaklaşıp farklı açılardan görmek pek tabii ki mümkündür. Yalnız ne olursa olsun küçük yaşta içimize işlenmiş bir takım kurallar var. Çoğunlukla onların farkına dahi varmıyoruz. Ola ki vardık diyelim; aklen bunları geçici olarak çiğneyebiliriz; fakat ya eninde sonunda içimizde kabaran o kaynağı belirsiz huzursuzluğu ne yapacağız?

04 Temmuz 2007

Mezar Taşı


bu gece de kaldım mı neşesiz
mezar toprağı gibi sanki
kuru ot bitmiş üstümde
yakılmayı bekler
bir ziyaretçim olsa keşke
bir tane de çiçek bıraksa
içimdeki uyanacak sanki
hoş bir tebessüm kıracak

-Art by Nick Bodle
s

01 Temmuz 2007

Daha Az


geçen yaz daha çok severdim seni
senin hayalinle geçerdi
sahil yolunun neredeyse hepsi
uzun boyunlu kediler ayaklarıma dolanırdı
ben fark etmezdim bile
bu yazsa seni daha az seviyorum
o sahil şeridinin sadece üçte ikisi
kalanında ne var diye sorma
hatırlamıyorum...
yine de seni daha çok seviyorum
önümüzdeki kısa yaza nazaran
yolun yarısından da azı olacaksın
ve ben rahatsızlık duyacağım
uzun boyunlu kedilerin
ayaklarıma dolanmasından...

29 Haziran 2007



"Bir yazarın en iyi dostu, çöp kutusudur."

Bu sözden nefret ettim. Çünkü bana göre yazılanları çöpe atmak bir bakıma katliam. İçten gelerek yazılan her şeyin bir değeri yok mudur?

Şu güne kadar bir bütünlük oluşturmuş olan her yazımı saklamaya çalıştım. Kimisi beş para etmez zırvalar, kimisi ise kendi içlerinde farklılık taşıyan ilginç yazılardı.

Profesyonel bir yazar değilim. Yazdıklarım üzerinde saatlerce düşünüp onlar tekrar tekrar yazmam. Bir seferinde ne çıkarsa onunla yetinirim, çünkü en gerçek olanın o olduğuna inanırım.

Sanırım benimki yazarlık değil.

Another Little Story



Once, there was a little boy who hated brushing his teeth and washing his face every day and night. The process was so wearing that every second of it felt like a century. The taste of toothpaste disgusted him. His parents usually had no tolerance concerning this, but still, every time he used to found a way to skip them. But one day, he had a lot of pain and then he went to dentist. After that the pain taught him to endure the process. Since that day, he did those every day and night.

Then all of a sudden, he started to like them. Both tooth brushing and face-washing. He started to love the feel of water, cleanliness and freshness. Then the touch of toothbrush feels like a professional massage and so...

But after a while, he used to it. He used to the daily process, the feel...

After years of living, he grew up and now he misses something. He misses hating to do those things. To be aware of them, to feel their presence again. In this age, he remembers going to bathroom, then coming out like nothing happened. He can not help but forget his time... If he were not that used to the process... Now he wants to detest, but his reason doesn't let him.

He needs help to be aware of the life again.

-Art by Barry Bruner

11 Haziran 2007

Bir yeri sevmek için orada hoş anılardan oluşan bir geçmişinizin olması gerekir. İstanbul'un şansızlığı, belki de benim için hiç de hoş olmayan anıların yuvası olmasıydı. Fakat hiçbir şey sadece uzak geçmişiyle hatırlanmaz. Bu şehri benim gözümde daha katlanılır kılan şeyler de oldu. Hoş saydığım anılar. Gece vakti kafenin birinde içtiğim kahve, içinde gezip üstüne bir hikaye yazdığım bina, kitapçıda gördüğüm dünya tatlısı kız gibi. Bunlar bana, bu şehri aslında hiç de hakkıyla yaşayamadığımı hatırlatıyor. Bir şans daha mı vermeli dersiniz?

Yalnız, ona bu şansı veremeyecek kadar ondan uzağım ve... Ne diyeyim, ondan biraz korkuyorum.

04 Haziran 2007

Yağmur öncesinin o pustan yoksun berrak havasında bazen denizin karşısındaki adalar bir farklı görünür. O netlikte adaların her bir ayrıntısını seçebilirsin. Böyle havalarda kıyıda dolanırken ister istemez gözüm karşı adadaki bir dağın tepesine kayar. O berraklıkta o tepede bir çıkıntı vardır. Ne olduğunu bilmem o mesafeden imkânsızdır ama, ben onu hep bir ağaç olarak bellemişimdir.

İşte bu anlarda hep o karşı yakada, o ağacın gökyüzünü kavrayan dallarının altında oturmak isterim. Orada oturup evimin, ülkemin olduğu kıyıları izlemeyi isterim... Hoş olurdu, ne dersin?

Yazılanlara yorum yapılması hoşuma gidiyor aslında. Yani yazdıklarımın çoğu bağımsız olduğundan, eski yazıların da yorumlanabilmesi mümkün. Bu blogger'ın en sevdiğim yönü ise yorum yazmak için üye olmak zorunda olmaman. Ya anonymous ya da kendi seçtiğiniz bir rumuz ile yorum yapabiliyorsunuz.

Eee?

31 Mayıs 2007

şık mıkık?

Nedir bu her seferinde kendi kendine verilen sözler? Tutamacağın kesin bir kere. Sadece anlık tadaviler. Bunun son olduğu avuntusuyla uyursun gece vakti, daha nicelerinin geleceğinden haberdar aslında.

kıl kanat

Bir kol mesafesinde gizli küçük aydınlıklar. Kapkara sayfalar arasındaki anlamlı sözcükler. Uzanmak gerek pek tabii ki; fakat... Pas geçmeden edemiyor kişi, sonu yok ki bunun. Ne fırsatlar fosillenmeye bırakılmış sıralı tahtlarında. Ben ki tembel arkeolog, boş dakikalarımla kafayı bulmuş. Bilginin varlığından haberdar kendisinden yoksun. Sustum gitti işte, böylesi sanki daha huzurlu. Fakat tatminkâr değil...

breh

Aslında salıvereceksin kendini, pervasızca tecrübe edeceksin. Ta ki artık etkilenmeyecek hale gelene kadar. Fakat galiba herkes bunu yapıyor. Bu benim yapmamam gerektiği anlamına gelmiyor mu? Madem öyle, sıkıntı içinde olmaktan neden bu kadar şikayetçisin. Madem kendi yolunda olmayı bu kadar istiyorsun, neden diğer yaşam biçimlerini izleyip onlardan parçaları kendine istiyorsun? Benim kendi parçalarımı yaratmam gerekmiyor mu? Ve yine çelişkili fikirler ortak hikayelerde buluşur...

Actually, you should let yourself go, experience everything, fearlessly. Until you become invulnerabe. But, it seems everyone is doing this. Does this mean I shouldn't do it? Then, why are you so annoyed to be in difficulty. Since you desire to make a difference, then why do you keep on observing other's lives and want some of them for yourself. You are not a collector! Shouldn't I try to create my own pieces of live?And then again paradoxical ideas come together in common stories...

11 Nisan 2007

Bir süredir yazmıyorum, farkındayım. Fakat ben yazmayı alışkanlık haline getirmiş birisi değilim ne yazık ki. Baktım burası çok boş kaldı, dedim bari yaşadığımı belli edeyim.

Farkındayım, bilinenlerin
Çünkü ben söyledim
Görüyorum yandan bakışları
Çünkü ben de baktım
Biliyorum bildiğini
Ve korktuğunu
Cesaret edeceğimden

-------------------------------------------------------

Well, I am aware of that I haven't posted anything for a while. Unfortunately I am not a man who has writing as a daily habit. I know I have neglected this space, but see this post as a sign of my well being. I am still alive.

I am aware of the known
Cause I sounded them out
I see the hidden side glances
Cause I eyed as well
I know that you know
And dread
That I would dare

17 Mart 2007

Groklanmak / Being Grokked

Benim bütün yazılarımı okusa, sevdiğim bütün müzik parçalarını dinlese, her cevabımı tek tek incelese, beni haftalarca gözlemlese, söylediklerim üzerine uzun uzun düşünse, okuduğum her bir kitabı okusa, çıkardığım her sesi taklit etse, izlediğim her filmi izlese, düşüncelerimi dinlese, benim baktığım yere baksa ve benim giysilerimi giyse; beni sonunda tanıyıp anlayabilir miydi dersiniz?

Peki ya ben yapabilir miydim? Hiç sanmıyorum.

-------------------------------

If she/he read all my writings, listen to all my favourite music tracks, examine each of my answers, observe me, ponder on my sayings, read every book I've been read, echo every sound I made, watch every movie I've been watched, listen to my thoughts, look where I looked and wear my clothings, would he/she know and understand me then?

Could I? I don't think so.

15 Mart 2007

Bir Fincan Kahve / A Cup of Coffee

Bir fincan kahvenin dibine gizlenmiş kahverengi bakışlar. Şeker gördü mü yok oluyorlar. Kahveyi şekersiz içmeli, katkısız neysiz. Peki ya o bakışlar isteniyor mu gerçekten? Bu mudur her bardağa atılan beş altı şekerin sebebi? Böyle bir bakışın ölümlünün bu kadar kolay olması ne kadar da garip.

"Ekstra sert sade kahve lütfen, mümkünse şekersiz olsun." Etrafına bakınır; "Bana katılmak isteyen var mı?.. Yok mu? Ah, bu günlerde birlikte kahve içecek insan bulmak ne kadar da zor!" Ve köşesine çekilir.

----------------------

Brown glares hidden on the bottom of a cup of coffee. They vanish when the sugar is added. Coffee should be drank without sugar, without any adding. But are those glares really wanted? Is this the reason to add five of six sugar cubes into the coffee? How strangely easy it is to kill such a glare.

"One extra dark coffee please, without sugar, of course." He looked around; "Who wants to join me? No one?... Ah, Nowadays, one can not find a decent person to drink a bare cup of coffee together!" Then he went back to his corner.

07 Mart 2007

Silgi çöpleri çağrışımlar yapar
Tozlu masalardaki silik yazılar
Okuyan var mı bilinmez, olsa ne yazar
Sanki anlayabilecek, en zekisi dahi olsa
Deli saçmalaması, sıkıntının bebeği, küçük bir çağrı
Sessiz itiraflar gizli en ücra köşelerde
Silgi çöpleri
Silgi çöpleri

Rubber dust makes connotations
Faint writings on the dusty desk
Is there anyone reading these, what matters?
Like she can understand, even the most intelligent
Utter nonsense, child of the boredom, a breathless call
Silent confessions hidden in remote places
Rubber dust
Rubber dust

Bir çeviri denemesi / A translation attempt

04 Mart 2007


"Gidiyoruz gündüz gece. Farkında değiliz belki ama aslında her birimiz kalabalık bir kafilenin ortasındaki yalnız yolcularız." - A. Kurgershen

02 Mart 2007

Küçük bir Ben


Bir şey var orada, şu soldaki velette. Ben çıkartamadım ama dokunuyor. Dokunuyor gerçekten. Onunla oturup konuşmak isterdim. Sadece muhabbet amaçlı. Eminim fazla dikkatini çekemezdim, hemen sıkılırdı. Fakat yine de oturur dinlerdi, bu öyle bir çocuk. İlginç, değil mi?

24 Şubat 2007

Bir Gece Atıştırması

güzel gece
akıyor şarap
bulanık anılar
bulanık hayal
ben bulanık

bir imge
ardında gerçek
takıldı zihin
serbest beden
geçiyor zaman
serbest beden

aklım kara
ben kara
akılda kalan
hiçbir şey,
sadece ben

anladım
biliyorum anladım
takmadım
rol yaptım
biliyordu
ama görmedi

kırıcı sözler
sorundur neden
pişmanlık
evet, pişmanlık
gülüyorum ben
kahkahamı duyuyor
gülüyor
gülüyorum
gri gözyaşları

21 Şubat 2007

Ardlarında o çürük kokularıyla

toprağa gömülü son bahar yaprakları

yeşillenmeyi bekler, ama nerede

önce ölmeli, daha çok var yeşile,


Bakmadı o bana, görmedi yeşilimi

şimdi batık, çürüyorum olduğum gibi

damarlarımda akan özsuyunu sevmiştim

gitti, o da gitti, hissetmiyorum şimdi


dönüp dolaşıp buraya geldin ya mete

yine bile bile düşürdün kendini bu derde

akıllanıp uslanacağın günü bekler, ama nerde

yıllar geçiyor, durmuyor, sen say olduğun yerde

19 Şubat 2007

"Sana bir iki soru soracağım, fakat hemen gerilme; soruların kesin doğru cevapları yok." parmağıyla deniz kıyısındaki sıralı tabureleri gösterdi: "Şunlara oturursan sırtını kıyıya mı dönersin yoksa denize mi?"

Diğeri parmakla gösterilen yere şöylece bir baktı. "Hiçbirine. Kumsala denizi sağıma kıyıyı soluma alacak şekilde otururum."

Adam şaşırmışsa da hiç belli etmedi. Demek cins adamı oynayacaktı. "Peki. Biraz gerginiz galiba. Bir başka soru: Konsantre meyve suları meditasyon halindeki meyvelerden mi yapılır?"

Diğeri bir kaşını kaldırdı; "Bu tuzak bir soru mu?"

"Soru bile değil bu, ortamı yumuşatmak istedim biraz."

Diğeri başıyla onayladı. "Bir kere zaten bütün meyveler hep meditasyon halindedirler. Öyle olmasaydı dünyayı ele geçirirlerdi."

Adam bu sefer sırıttı. "Sen ilginç bir adamsın, bunu biliyor muydun?"

"Ah evet... Hep öyle derler."

18 Şubat 2007

Biraz Mitoloji, Tabii Yersen

"From Aether (Air) and Terra (Earth) [were born]: Dolor (Pain), Dolus (Deceit), Ira (Wrath), Luctus (Lamentation), Mendacium (Lies), Jusjurandum (Oath), Ultio (Vengeance), Intemperantia (Intemperance), Altercatio (Altercation), Oblivio (Forgetfulness), Socordia (Sloth), Timor (Fear), Superbia (Pride), Incestum (Incest), Pugna (Combat)."

"Malign Tisiphone [the Erinys] seized a torch steeped in blood, put on a robe all red with dripping gore and wound a snake about her waist, and started from her home [in the Underworld, on a mission to drive Athamas mad]; and with her as she went were Luctus (Grief) and Pavor (Dread), Terror (Terror), and Insania (Madness) too with frantic face."

"None did mould it [the cursed necklace of Harmonia], but Luctus (Grief), and all the Irae (Madnesses), and Dolor (Anguish) and Discordia (Discord), with all the craft of her right hand [assisted Hephaistos in its making]."

"Luctus (Grief) inconsolable stands there [amongst the mourners] with bloody raiment rent and with pierced breast incites the mothers [of the slain warriors]. They search the helmets of the warriors now cold in death, and display the bodies they have found, stretched prostrate alike on stranger and on kinsman."

"Dreadful is the sight within [the besieged city], scarce Mars [Ares] himself would rejoice to behold it; Luctus (Grief) and Furor (Fury) and Pavor (Panic), and Fuga (Rout) enwrapped in blinding gloom rend with many-voiced discord the frenzied, horror-stricken town."

"Demented Luctus (Grief) hath his stand in they heart; at a touch thy breast heaves and sobs."

12 Şubat 2007

İnsanın hayatında her zaman bir "için" bulunmalıdır. Bir tür güdüdür bu; ilerlemek, bir şeyler yapmak için kendini harekete geçirebildiğin bir güdü. Kimisinde bu "için"in ucu kendisine dokunur. "Kendim için yapıyorum" der bu kişi. Kimisi içinse bu başkasıdır. Bir erkek traş olurken kendi temizliğini mi düşünür yoksa sevdiğini mi? Güzel ve temiz görünmek kimin içindir? Eylemlerde bulunurken bu içinler birbiriyle sevişir, bazen hangisini muhattap aldığımız dahi belli olmaz. Hatta bazen bilmeden yalan dahi söyleriz.

Garip değil mi?

Sıkıldım mı ne?

Bu cümleye
yarım saat baktım
ben ben ben
sen sen
Bu cümleye ben
yarım ben saat ben
baktım ve ben
sen bu sen cümleye ben
yarım ben saat ben baktım
ve ben sonrası sen

İz Bırakmaksızın

Duyguların ışıltısına doğmuş
şımartılmış gerçeklikle doldurulmuş
Yeni bir yaşam-
Ruhsuz hoşnutluk
Nasıl da kolay neşelendik ama

burada ve şimdi, biz
bir kalp atışında, kaybolduk
sadece bir rüya,
akan zaman içinde
fırsatlar kaçıyor
hayat beklemiyor
an senden geçip gidiyor

yüzeyin hemen altında sorular yatar
aldatıldı ahmaklar, bir kere daha

Hoş tesadüf -
aşırıp varlığımızı
savurduk rüzgâra, sevinçle

burada ve şimdi, biz
bir kalp atışında kaybolduk
sadece bir rüya,
akan zaman içinde
fırsatlar kaçıyor
dünya beklemiyor
an senden geçip gidiyor

Salınarak rüzgârda yavaşça, eve dönüyorum...

--------------------------------------

Merak ediyorum, acaba bu kelimeleri hatırlayan olacak mı.

10 Şubat 2007

Yeni Bir Girişim

Eğer zahmet edip de sağ alttaki "Tavsiyeler" kısmına bakarsanız orada Hafif Etki-Tepki Komedyası'nı fark ederseniz. Ben ve iki arkadaşımın birlikte yaptığı bir tür ortak hikayedir kendileri. İlginiz ve yorumlarınız için şimdiden teşekkür ederim.

09 Şubat 2007

"Senin kendinle sorunların var. Hayal dünyasından hiçbir zaman tam olarak sıyrılamadın zaten."

Sözleri havada asılı kaldı bir süre. Sanki nanik yaparmışçasına sağa sola sallanıyorlardı.

Eee? Bunu kendisi de söylemiyor muydu zaten? Peki neden yine onda bir tren etkisi yapmıştı? Galiba bilmek ile farkındalık ayrı kavramlar. Ya da başkasının ağzından duymaktı asıl sorun.

"Peki?"

İnat. Yükseliyor ta derinden. Mantığa bir omuz attı ve mantık yerde. Beyin hızla çalışıyor.

Ama diğeri bunu fark etti.

"Boşversene, seninle konuşmak faydasız."

Ve kapı ardından kapanır. Oda yine boş, sessiz, huzur dolu. İyi ki gittiler.

Merak Edilmeyen Düşünceler

Değer verdiğin kişinin düşünceleri sana ne ifade eder? Gözleri başka diyarlara dalmışken onun neler düşündüğünü hiç merak ettik mi bilmiyorum. Yoksa bunun bir önemi yok mu? Kişi merdivenlerden teker teker inerken her adımında aklında çakan o fikirler, imgeler, istekler ve sesler bütünü... Bizi biz yapan bunlar galiba. Duygular? Duygu dediğin herkeste var, üstelik hep aynısından hem de istemediğin kadar. Ben KİŞİDEN bahsediyorum.
O da muallaktadır hani. Etrafındaki kaç kişiyi gerçekten tanıyorsun? Ya da pardon düzelteyim: Tanımaya çalışıyorsun? Bazen o kadar kendimize dönüyoruz ki etrafımızdakiler sadece birer figürandan ibaret oluyor. Bunu kendim de çok sık yapıyorum. Bir gün başımı kaldırıp etrafımdakilere bakıyorum ve tak! Hiçbirini tam olarak tanımıyorum. Bu insanlar yalnız kaldıklarına ne düşünürler, eve döndüklerinde kimdirler, o an akıllarından neler geçiyor... Aslına bakarsan hiçbirimiz diğerinin onu o yapan kısımlarını; yani fikir ve hayallerine yeteri önemi vermiyoruz. Birlikte şuursuzca hayat dansını yapan figürler güruhuyuz. İlişkilerimizin her biri ölü doğan bebekler misali.
Bazen aklımdan geçenleri söyleyecek birisini arıyorum; gerçekten merak edecek, bilmesini İSTEDİĞİM birisini.
Ne düşündüğümü sorsana bana...