26 Eylül 2008


Tüm akıl oyunlarına tabi
Kendi azabından meşru,
Tatminle dolduğun
Huzursuzluğun.
Zıkkım yutmuş beynin
Tadını ezberlemiş dilin
Bıkkındın, soğumuştu terin
Solmuştu artık tenin.
Bildiğin tüm yönleri sevmedin,
Şimdilerde esaretinle 'özgürsün'
Sevin!

fotoğraf: pekthong @ DeviantArt

17 Eylül 2008


















yıllarla birlikte eskir mi

mekan, deniz, hava
sen geçer gidersin
her şey gelir anılarına kalır

anılarına kaldığından mıdır eskir
dostlar, kapılar, sabahlar
şimdi sanki kanlın bıçaklın

görmemezlikten gelir, cezalarsın

cezalar karma misali döner de mi eskir

döngüler, dersler, muhabbetler

fark bile etmezsin, fark etmez

deyip, geçer gidersin

Olagelir.


Fotoğraf: Ilgın Aktener

09 Eylül 2008

Dalyanın Kedileri



Dalyanın dar sokaklarında yürürken dikkat ederseniz eğer, gördüğünüz bütün kedilerin sakat olduğunu eninde sonunda fark edersiniz. Bu sokak kedilerinin ya bir gözü yoktur ya kulakları kesiktir ya da topaldırlar. Dalyan kedileri oldum olası çirkindirler gerçi; zayıf, uzun boyunlu, genelde sanki tikleri varmış gibi hareket eden mendebur hayvanlar. Genelde ilk gördüğünüzde aşırı gelişmiş sıçanlara benzetirsiniz.

Gittim bunu iskelede ağ ören balıkçılara sordum. Bilirsiniz, meslekleri gereği kedilerle en haşır neşir olan kişiler balıkçılardır. İnanın bana onlar da bu konu hakkında bir şey söyleyemediler. Onlara göre kediler hep bu haldeydiler. Hatta çoğu şu güne kadar hayatlarında sağlam bir kedi görmemiş bile.

Durum çok ilgimi çekmişti. Zaten işi gücü olmayan birisi olduğumdan sonraki günlerde kedileri gözlemlemeye başladım.

İlk teorim, bu yörenin kedilerinin çok kavgacı olduklarından ötürü her birinin bir kavgada yaralandıkları şeklindeydi. Fakat birkaç haftada bu kedilerin aslında olması gerekenden çok daha sakin ve barışçıl olduklarını gözlemledim. Kimse kimsenin yemeğine karışmıyor, zaten çevredeki balıkçı lokantalarının çokluğundan ötürü hepsi bir şekilde karınlarını doyuruyorlardı.

Genelde hep tatmin olana kadar bir şeylerin peşini kolay kolay bırakmamamla övünürüm. Fakat bu kedi meselesi benim sabrımın sınırlarını bir hayli zorlamıştı. Haftalar içinde tek bir adım dahi ilerlememişken artık bu durumun bir tür tesadüften ibaret olduğunu düşünmeye başlamıştım. Tam bu işin peşini bırakıp normal hayatıma geri dönmeyi düşünüyordum ki mahalleye yeni bir kedi geldi.

Bu kedinin özelliği kesinlikle sapasağlam olmasıydı. İşte bir adım.

Bu kedi, sokağın köşesindeki kiralık daireye taşınan ailenin kedisi olmalıydı. Herhalde ev yerleştirme derdi içinde kedinin ayaklarına dolanmasını istememiş olmalılar ki geldikleri gibi hayvanı dışarı salıvermişlerdi. Hem hayvanın çevreyi tanıması lazımdı, değil mi?

Bu kedinin varlığı diğerlerini harekete geçirdi.

Onu gören ilk kedi -beyazdı ve tek gözü görmüyordu- ilk iş olarak onunla koklaştı, sonra müthiş bir tıslamayla koşa koşa uzaklaştı. Bir curcunadır ortalığı sardı. Bir kedi diğerine, ötekisi berikine, beriki her birine haber uçurdu. Sonrasında mahallenin bütün kedileri toplanmış, sokaklarda devriye geziyordu çete misali.

Yeni kediyi restorantların birinin orada dilenirken buldular.
Yapılan şey acımasızdı. Kediler önce yeni olanın etrafını sardılar. Her birinin tüyleri diken dikendi. Bir hırıldamadır sürüp gidiyordu. Sonra önce biri, sonra diğer hepsi yeni kedinin üstüne çullandılar. Kedi çığlıkları kulakları tırmalıyordu.

İş bittiğinde yeni kedi kanlar içinde yerde yatıyordı. Diğerleri sanki hiçbir şey olmamışçasına kendi işlerine dönmek üzere dağıldılar.

Yaralı hayvanın yanına gittim hemen. Hâlâ yaşıyordu; fakat bir bacağı kırık, tek gözü ise yerinde yoktu. Bundan sonra bu da mahallenin sakat kedilerinden biriydi.

Organize bir kendine benzetme söz konusuydu.

İnanılacak gibi değil.

Kedilerin bunu neden yaptığını bilmiyorum. Belki topluma dahil olmanın bedeli, belki de bir tür toplum çapında aşağılık kompleksi. Fakat artık bu kedilerin nasıl sakat kaldığını biliyordum.

Yeni kedi bu haliyle ailesi tarafından pek sevilmedi ve sokağa atıldı. Daha geçen gün onu diğer kedilerle birlikte balıkçıların attığı küçük balıklardan yerken gördüm. Gözünü çıkaran beyaz kediyle yan yanaydı. Nedense iyice zayıflamış, sıçana dönmüştü.

Dalyan dediğin kesinlikle kedileriyle ünlü değildir, çünkü Dalyan'ın kedileri bırakın okşamayı, uzun süre bakılamayacak kadar çirkindirler.

Foto: ~deranged-mongoose @ DeviantArt

06 Eylül 2008

Tan vaktiydi, hışırtıları duydu. Başını yazısından kaldırdıysa bu, kesinlikle hışırtılardan ötürü değildi.

Kıtırtılı hışırtıların eşliğinde Tchaikovsky'nin Rus Dansı çalıyordu.

Bak işte! Bahçedeki biber ağaçları yine kendilerini kaybetmiş, dans ediyorlardı. Yok, hayır, dans dediğinin bir düzeni olur; bunlar tepişiyorlardı. İkili olarak, üçlü bir yandan, beşi bir yerde halay çekiyorlardı hatta. Kökleri bir oraya bir buraya savruluyordu. Yerlere dökülen biber tohumlarının kesif kokusu sinüslerini açıyordu.

Morarmış ellerinden kalemini bıraktı. Mor suratındaki gözleri bir önündeki kağıda, bir dans eden ağaçlara kaydı. Bu yazıya zevk olsun diye başlamıştı, şimdiyse ona işkenceydi. Halbuki maksat eğlenceydi?

Kalemi çat diye vurdu kağıda, ucu kırıldı, kağıt yırtıldı. Yerinden kalktı, masanın ayağına takıldı, düşmedi, toparlandı, dansa katılmak üzere ağaçlara doğru koşmaya başladı. Deli kahkahalarla ağaç halayı ona da yer açtı.