29 Haziran 2007



"Bir yazarın en iyi dostu, çöp kutusudur."

Bu sözden nefret ettim. Çünkü bana göre yazılanları çöpe atmak bir bakıma katliam. İçten gelerek yazılan her şeyin bir değeri yok mudur?

Şu güne kadar bir bütünlük oluşturmuş olan her yazımı saklamaya çalıştım. Kimisi beş para etmez zırvalar, kimisi ise kendi içlerinde farklılık taşıyan ilginç yazılardı.

Profesyonel bir yazar değilim. Yazdıklarım üzerinde saatlerce düşünüp onlar tekrar tekrar yazmam. Bir seferinde ne çıkarsa onunla yetinirim, çünkü en gerçek olanın o olduğuna inanırım.

Sanırım benimki yazarlık değil.

Another Little Story



Once, there was a little boy who hated brushing his teeth and washing his face every day and night. The process was so wearing that every second of it felt like a century. The taste of toothpaste disgusted him. His parents usually had no tolerance concerning this, but still, every time he used to found a way to skip them. But one day, he had a lot of pain and then he went to dentist. After that the pain taught him to endure the process. Since that day, he did those every day and night.

Then all of a sudden, he started to like them. Both tooth brushing and face-washing. He started to love the feel of water, cleanliness and freshness. Then the touch of toothbrush feels like a professional massage and so...

But after a while, he used to it. He used to the daily process, the feel...

After years of living, he grew up and now he misses something. He misses hating to do those things. To be aware of them, to feel their presence again. In this age, he remembers going to bathroom, then coming out like nothing happened. He can not help but forget his time... If he were not that used to the process... Now he wants to detest, but his reason doesn't let him.

He needs help to be aware of the life again.

-Art by Barry Bruner

11 Haziran 2007

Bir yeri sevmek için orada hoş anılardan oluşan bir geçmişinizin olması gerekir. İstanbul'un şansızlığı, belki de benim için hiç de hoş olmayan anıların yuvası olmasıydı. Fakat hiçbir şey sadece uzak geçmişiyle hatırlanmaz. Bu şehri benim gözümde daha katlanılır kılan şeyler de oldu. Hoş saydığım anılar. Gece vakti kafenin birinde içtiğim kahve, içinde gezip üstüne bir hikaye yazdığım bina, kitapçıda gördüğüm dünya tatlısı kız gibi. Bunlar bana, bu şehri aslında hiç de hakkıyla yaşayamadığımı hatırlatıyor. Bir şans daha mı vermeli dersiniz?

Yalnız, ona bu şansı veremeyecek kadar ondan uzağım ve... Ne diyeyim, ondan biraz korkuyorum.

04 Haziran 2007

Yağmur öncesinin o pustan yoksun berrak havasında bazen denizin karşısındaki adalar bir farklı görünür. O netlikte adaların her bir ayrıntısını seçebilirsin. Böyle havalarda kıyıda dolanırken ister istemez gözüm karşı adadaki bir dağın tepesine kayar. O berraklıkta o tepede bir çıkıntı vardır. Ne olduğunu bilmem o mesafeden imkânsızdır ama, ben onu hep bir ağaç olarak bellemişimdir.

İşte bu anlarda hep o karşı yakada, o ağacın gökyüzünü kavrayan dallarının altında oturmak isterim. Orada oturup evimin, ülkemin olduğu kıyıları izlemeyi isterim... Hoş olurdu, ne dersin?

Yazılanlara yorum yapılması hoşuma gidiyor aslında. Yani yazdıklarımın çoğu bağımsız olduğundan, eski yazıların da yorumlanabilmesi mümkün. Bu blogger'ın en sevdiğim yönü ise yorum yazmak için üye olmak zorunda olmaman. Ya anonymous ya da kendi seçtiğiniz bir rumuz ile yorum yapabiliyorsunuz.

Eee?