21 Ağustos 2007

Yarım kalmış bir fikir-düşünce zinciri...



Yanıbaşındakine dönüp başladı konuşmaya. parmağıyla biraz ilerideki hızlı ve gergin adımlarla işine gitmekte olan adamı işaret etti, espri kelimeleri döküldü ağzından. Sonra gülmeye başladılar. Bu espri ve ardındaki kahkalar onlara tam bir dakika otuziki saniyeye mal olmuştu. Gün bir adım daha ilerledi.

Zaman dostumuz aslında. Durmayı, bizi sıkmayı istemiyor. Akmak için her fırsatı kolluyor, hepsi bizi daha ileri taşımak için. Gerçi her bir dakikanın bir bedeli var. Kimisinde bu sarf edilen anlamsız sözler, kimisindeyse birkaç kahkaha.

Bazıları zamana beyinlerini veriyorlar. Aylar beyinsizce, hatırlamaksızın geçip gidiyor. Bir başkasıysa akıllı davranıp algısını rehin veriyor ve zamanı anlayamadan öylece yıllarını harcıyor.

Demin yürüyen adam, hatırladınız mı? O, zamanın en iyi müşterilerinden. Arkadaşın yürürken az bir durup biraz önce yanından geçen güzel kadına şöyle bir göz atmaya dahi vakti yok. Zamana neyi var neyi yok vermiş. İş, güç, ve bir şeyler kazanmak derken karşılığında özel hayatını, arkadaşlarını, ailesini, bir fazla lokmayı kurban etmiş. Ne diyelim, bizce müşteri her zaman haklıdır.

Ve şu kadın. Kadın, ona bakmayan adamı uzun uzun süzdü. Kaçan kovalanır, ama bu sefer o kadar da ısrarcı değil. Akşama arkadaşlarıyla bir bahçede geçirecek. Geceler harcanmalı bir şekilde. Onun okuyacak, izleyecek, öğrenecek bir şeyi yok; arkadaşları var ya. Bazı insanlar aralarında bu sözsüz, kayıtsız anlaşmayı yaparlar: Birbirlerinin vakitlerini harcatırlar ve böylece birbirlerini o vakitle ne yapacaklarına karar verme derdinden kurtarırlar. Çoğunlukla o gece konuşulanlar hatırlanmaz.

Kadın durakta beklemeye koyuldu. Otobüsü ne ara gelir hiçbir fikri yok; bu tür şeyleri aklında tutamaz zaten...

heyecanlanmıyorum artık
ne kokusundan
ne de bakışından hayatın
ne oldu, kurudum mu dersin?
iki senede bitip tükendim mi?
şimdilerde kırmızı görmez oldum,
maviyse artık alelade bir renk