19 Aralık 2009

İşbu son girdiden bu yanaki ayrılığımızın ikinci gününde, Kişi, ben köpek gibi geri döndüm.

Ne desem bilmiyorum. Diyeceksin e madem bilmiyorsun neden blog yazmaya koyuldun. Çok basit, Kişi, çünkü sıkıldım ve gecenin bu saatinde uykumun gelmesini bekliyorum.

Ayrıca müzik de dinleyemem, uyuyorlar. Dahası MSN'de konuşacak kimsem yok. Işık, kitap okunamayacak kadar loş (uyuyan var). Bir de ben pek aksiyim.

Neden mi aksiyim? Çünkü şahsımın keyfince kotunu kazağını paltosunu giyip, kör topal da olsa dışarı tek başına çıkabileceği ve böylece biraz egzersizle her geçen gün daha da güçlenip hızla iyileşeceği günler her bir hastane seferinde daha ileriye erteleniyor. Hayat erteleniyor benim için, geri kalıyorum. Buna kızgınım. Sabırsızım, Kişi, anla beni.

Olan sevgili aileme oluyor. Şu son birkaç ayda onlara şu yaşıma değin yaptığımdan daha fazla kez bağırmış, terslemiş, laflarını ağızlarına sokmuşumdur. Yanacaksam bundandır valla.

Neyse, burada anlatacak şeyler değil. Seni de sıkmamak gerek, sonra uğramaz oluyorsun.

Bir süredir evde elden ele eski fotoğraflar dolaşıyor. Benim ve ablamın bebekliklerinden tutun, anne ile babanın gençliklerine kadar. Hatta babamın liseden bir fotosu bile var. Tuhaf geliyor, insan ailesini hep kendi tarihinin başlangıcı itibariyle algılar. Kendisinden önce de var olduklarını bilir ancak bunu tam olarak anlayamaz. O yüzden her seferinde bu fotolara baktığımda bir kere daha (ve daha sonra tekrar unutmak üzere) anne ve babanın kendilerine has, başı ve sonu olan bir hayatları olduğunun ayırdına varıyor ve onlara farklı bir gözle bakıyorum. Gözümün önünde yaşlanıyorlar.

Bir de kendine ait fotolar var. Bebeklik, çocukluk ve ergenlik. Sanki hiçbiri sen değilmişsin gibi hissediyorsun. O zamanlarda nasıl hissettiğini hatırlamaya çalışıyor, aklına gelenlerin gerçekten yaşadıkların mı yoksa o an ürettiğin imge ve deneyimler mi olduğunu merak ediyorsun. Hele bebeklik ve çok küçük yaştaki dönemlerin. Kendi masumiyetime şaştım doğrusu. Biraz hüzünlenmedim de değil. Kim bilir o dönemlerde yaşadıklarım şu andaki bende nasıl yer edinmiş ve kendilerini göstermekteler. Almanya'da geçirdiğim zamanlar, sonra Özdere'deki o ıssız günler, bir anne bir baba ve bir abladan oluşan çekirdek aile... Hayatımı seviyorum, yaşadıklarımdan iyi ve güzel olanları hatırlayıp gerisini unutuyorum, yaşamaktan mutluyum. Ancak fotoğraflar arasından bir tanesini elime alıyorum. Mavili bir üst ve sarı bir pantalon kanepeye sırt üstü uzanıp tavana gülücük atan bir erkek bebek.

O bebeğe bakıp kendi kendime fısıldıyorum:

"Sakın büyüyeyim deme."

Hoşçakal, Kişi.

0 yorum: