30 Aralık 2009

Beyin yahnisi. Evet, Kişi, ilk sözlerim bunlar. Seni şaşırtmayı seviyorum. Tabi şaşırmamış da olabilirsin... Hmm, tek taraflı sohbetlerimizin en iyi yanı beni hiçbir zaman morartmaman. Kediyle konuşmak gibi bir şey. Fark şu ki ben kediyle oturup ciddi ciddi konuşmam. Kediyle geyik de yapmadım. Aslında şu anda kedi ile pek az etkileştiğimi düşünmeye başladım. Bu yılbaşında değiştireceğim şey bu: Kedi ile daha çok etkileşeceğim. Bu genelde mıncırmayı ve zavallının anlamadığı şeyler söylememi içerdiğinden hayvan yakında evi temelli terk etmeyi düşünmeye başlayabilir.

Ne uzun bir giriş oldu değil mi? Yapacak bir şey yok, yazdım bir kere.

Ev iyice kalabalıklaştı. Fena olmadı, bu kalabalık sayesinde yalnız kalabiliyorum. Kendi başıma olduğum aslen pek nadir oluyor. Ancak bu gece artık salondaki kanepeyi bırakıp odama çekileceğim. Bu arada çarşafları kaldırınca fark ettim, kanepenin minderleri bildiğin benim oturduğum yerlerden yassılaşmış... Şu iki ayda kanepeyi iki senede kimsenin yapamadığı ölçüde yıprattım. Her şey bir yana, sonunda yalnız uyuyabileceğim!

Sana, sebepsiz ve gerçekte olacaklarla muhtemelen hiçbir alakası olmayacak endişemden bahsedeyim. Hayattan geri kalmak diyorum ara ara. Ben kendime tam olarak gelip sonunda bir şeyler yapabilmeye başladığımda dostların hepsinin kendi hayatlarına, işlerine, güçlerine, amaçlarına fazlasıyla gömülmüş olmalarından korkuyorum. Sanki öyle olunca onlara ulaşamayacakmışım gibi geliyor. Halbuki biraz düşününce, ben de başka bir yerlerde olacağım ve bir taraf çaba gösterir de eğer ki dostluk da güçlü ise elbet bir araya gelinebilir.

Şimdi, senenin son günündeyim resmen. Bu sene hiç bitmeyecekmiş gibiydi benim için. Aralık ayı geldiğinde bile ben ileriye bakmaktan korkarcasına hep geçmişe dönüktüm. Aslında söz konusu sene sonu sadece biz insanların hayatlarımızı bölümlere ayırmak için sistemli bir şekilde uydurduğumuz takvimin biriminden ibaret; yoksa dünya dönüşünde duraksamıyor, söyle bir düşünüp nostaljide kapılmıyor, bir yaş daha geçti diye üzülmüyor ya da sevinmiyor... Dünya olmak varmış be, kaptırmış kendisini dönüp duruyor içindeki kansere bile aldırmaksızın.

Ilgın Hanım kurabiyeler yapmış. Fotoğraflarını gösterince cidden mutfakta işlenen bir cinayetin ardından pişirilen tatlı atıştırmalar gibi göründüklerini düşündüm. Bir de kanlı ellerini göstermiş. Barbar kız. xD

Aslında o gıda boyası kullanılarak çok iyi fotoğraflar çekilebilir. Ancak pislenmeye gönüllü birileri lazım. Şu DeviantArt'da veya başka yerlerde sergilenen çok iyi fotoğraflara bakıyorum ve düşünüyorum: Benim de bunlar gibi ve daha başka fikirlerim var! Ama o fotoğrafçıları benden ayıran şey ilk olarak bu fikirlerini fotoğraf haline getiriyor olmaları. Bunun dışında tabi ki ekipman ve manken bolluğu da ayrı bir avantaj; ancak bunlar bir şekilde zamanla bulunabilecek şeyler, yeter ki eyleme geçilsin.


Misal, bir keresinde yaz vakti gece deniz kıyısında yürürken kumsalda açık unutulmuş bir güneş şemsiyesi gördüm. Öyle bir sahneydi ki, sarı sokak lambasının aydınlattığı kumsalda o şemsiye altına kapkaranlık bir gölge düşürüyordu. Sonra düşündüm, bir kadın olsa o şemsiyenin altına yatsa, gölgeden sadece ayakları çıksa, ben de bunu çeksem... O an mankenden vazgeçtim, sahnenin kendisi bile fotoğraflamaya değerdi bence. Ancak tabi o zaman iyi bir makineye sahip değildim ve telefonla çektiğim bir şeye benzemiyordu.

Gelecek yıldan ne bekliyorum? Bilmem ki, kafasına göre takılsın ama mümkünse beni daha bir sevsin. Sevgi dolsun, ilhamı bol olsun, mümkünse başlangıçlar yapabileyim. Mümkünse şu kısır döngümden kurtulabileyim.

Neyse, bu kadar yazmak yeter. Görüşmek üzere, Kişi. Gündüz vakti yine bir şeyler yazabilirim.

HADEN!

2 yorum:

ILGIN dedi ki...

ben poz veririm

Gorgi dedi ki...

Tamam o zaman!