"Writing is easy. You only need to stare at a blank piece of paper until your forehead bleeds."
Demiş Douglas Efendi. Çevirisi şudur: "Yazmak kolay iş. Tek yapmanız gereken boş bir kağıda alnınız kanayana kadar bakmaktır."
Yazmak bela iş gerçekten. Ben de misal şu blogun beyaz yazı kutusuna uzun uzun baktım. Bu sayfayı açalı yaklaşık iki saat oluyor. Ancak iki saatten sonra yazmaya başlayabildim. Neyse ki alnımın kanayacağı noktaya gelmeden yırttım.
Ancak esprili yazarımızın bu sözü söylemesinin arkasında, herkesin yazabileceğini iddia edenlere yapılan bir gönderme olduğunu sanıyorum. Tabi canım, çok kolay iş.
-----------------------------------------------------------------------------------
Merhaba, Kişi!
Uzun bir gündü aslında. Geçmek bilmedi gibi. Hele gece... Ancak şimdi saat 01:28 ve ben çoğu zaman olduğu gibi yazma eylemimi uykum geldiği zamana erteleyerek yazmayı uykuya tercih ediyorum. Ters adamım.
Doğacan demiş bize Facobook'da, Şiir Değirmeni'ne yazı koyun lan! diye. Haklı kızcağız. Bir şiir çevirmek benim için de iyi olur. Keşke çevirmek için ayırdığım yabancı şiirler, ölen dizüstümle birlikte kaybolan veriler cennetine gitmeseydi. Bulurum ben ama yine çevirecek bir şeyler.
Bişey Efendi bu sefer küçük sehpanın altında uyumaya karar verdi. Hiç sağlıklı değil. Ne zaman sehpaya bir şey koysak hayvan korkup uyanıyor. Böylesi tırsak bir hayvan...
Şİmdi yarın güzel bir gün olacağa benziyor. Dİlerim ben de iyi olurum. Olurum di mi lan? Olurum olurum.
Her bireyi şarkı söyleyen bir aileyiz. Evde şarkı söylenmedik gün yok. Ne güzel değil mi? Günfer Hanım zaten zamanının Türk Sanat Musikisi korosunun solo söyleyen billur sesli genç kızıymış. Fikret Bey'in ise piyasaya çıkmamış bir türkü kaseti bile var. Kaset bizde de yok, sormayın.
Ben de güzel şarkı söylerim. Eheh.
-----------------------------------------------------------------------------------------
Daha önce hiç görmediğin o tahta kapıya dokun. Yüzeyini hisset. Sonra konuş, "Lütfen," de. "Lütfen açılır mısın?"
Kapının ardındaki ise bunu duyar ama farkına varmaz. Varsa alınır belki, muhattab alınmadığı için. Ya da güler geçer dışarıdakinin kapıdan beklentisine. Bir kapı hiç kendi kendine açılır mı? Dışarıdakinin beklediği budur. Bu, üzücü bir durumdur.
Kendisini yaşlı sanan balıkların kısacık hafızalarını yaşları hakkındaki endişelerle doldurmaları, sonra unutmaları, sonra yine doldurmaları, unut, doldur, unut, doldur. Balıklar ölür sonunda. Bu, kaybolan akla dair hüzünlü bir durumdur.
Bir tavuğun uçma hayali ile yüksek tepeden atlaması ve gerçeğin taş ve topraktan sertliğinde kafasını dağıtması. Küçük beyni, yaratıcı olmadığı için parçalara ayrıldı. Tavuk, yaratıcı olmadığı için uçamamıştır. Yazık olmuş deriz. Bu, üzücü ama gerçek ve yaygın bir durumdur.
--------------------------------------------------------------------------------------
Argh... Çok uykum geldi. Devam ettiremeyeceğim. Böylelikle bir yazı daha yarım bırakılanlar kervanına katılmış oldu.
Bu makindeki mavidiş (Bluetooth) özelliğini açmasını beceremediğimden bu seferlik fotoğrafı Günlük Esintiler'den araklıyorum. Kıl oldum zaten.
Yatıyorum ben.
HADEN!
05 Şubat 2010
Gönderen Gorgi zaman: Cuma, Şubat 05, 2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder