Şu gördüğün her şey senindir, Kişi.
Koktuğun çiçeğin rengi, rahiyası
Hatta denizin tuzu, dalgası, senindir.
Elmasın parıltısı, kuşun şakıması,
Elmanın tatlısı, güneşin ısısı,
Gördüğün, duyduğun, dokunduğun...
Hayatına aldığın tüm bunlar senin iken
Ben kime aitim sandın a tanem?
Bir dönem, bir çevirmen olarak oturmuş düşünüyordum. Çevirdiğim şey benim kaynak metni yorumlamam ve onu kendi kelime seçimlerimle bir nevi yeni baştan yazmamdı. Telif hakları yasasına göre çevirmen, yaptığı çevirinin eser sahibidir. Yorumun telif hakkı, yorumcuya aittir. Bu arada yasa sadece örnek vermek içindi, bu düşünce zincirinin başlangıcı o yasa değil.
Yorum, yorumcuya aittir.
Aklıma şu geldi: Gördüğümüz ve işittiğimiz hiçbir şey, bizim onları algıladığımız aynı şeklinde diğerleri tarafından algılanmıyor. Renkler tartışılmaz. Kiminin yeşili, kiminin mavisidir. Ortada bir yorum söz konusu. Bir kaynaktan bir ereğe giden yolda, materyal beynin süzgecinden geçiyor. Beyin, kaynak materyali kendisinin anlayacağı bir forma çeviriyor.
Sanırım nereye varacağımı kestiriyorsun. Evet, bu mantıkla, algıladığımız her şeyin üstünde bir hakkımız var. Soyut bir hak belki ve yasal olarak kabul görecek bir şey değil (herhalde yasal olsa tüm sistem çökerdi); ancak bu kendi nezdimizde ve öznelliğimizde onlara sahip olduğumuz neticesini değiştirmiyor.
Her şey ve herkes benimdir, ben herkesinimdir. Algıda seçiciliğe dikkat. Aslında oldukça barışçıl bir düşünce oldu.
Tam ve açıksız bir fikir olmadığını düşünüyorum; ancak etraflıca düşünebileceğimden de emin değilim. Belki ileriki bir tarihte, bu yazıyı tekrar okuduğumda.
Bu eski bir fikirdi aslında. Nerden geldi aklıma? Bir şarkıda "I'm yours." diyordu, oradan hatırladım.
Bu kadar yeter herhalde. Bu aralar çok aksiyim. Bu öfkemin neye dayandığından emin değilim. Zaten beynim kanatlanıp uçtu gibi.
Haden.