13 Kasım 2009

Kişi, bu çok karamsar bir aklın girdisidir.

Şöyle diyeyim. Bir şeylere umutla bakmayı sürdürebilmek, sıkıntıyı bizzat çekerken gerçekten güç oluyor. Kontrolün ve çarenin bende olmaması doğrusu kendimi teslim etmemi gerektiriyor ve teslimiyet benden eksiltip duruyor gibi.

Lanetler saymayacağım. Şu anda beklemelerdeyim. Hâlâ ve hâlâ yediklerim midemde kalsın diye dua ediyoruz. Pardon, ediyorduk. Artık yediklerimin midemde kalmasını geçtik, keşke bağırsaktan bir kısmı çıksa diye ölüyoruz.

Bağırsak. Ara ara ameliyat öncesini düşünüyorum. Çok çok gerisini. Tek derdimin ağrıyan bir bacak ve hafif tutmayan sol ayak parmaları olduğu zamanları. Yediklerimin midemde kalması hissini, midemin ona verdiklerimi sorunsuzca kabul edişi hissini hatırlamaya çalışıyorum. Sadece unutmamak ve kendime öyle olmam gerektiğini hatırlatmak için.

Deliriyorum be kişi. Bu bekleyiş, bu monotonluk, bu kapana kısılmışlık. Yürüdüğüm yerden bile sıkıldım iyice.

Bir şeyleri kaybettikçe, sanki daha bir içine çekiliyorum?

Yarın sabaha kalktığımda kendimi bir anda çok iyi çok sağlık hissetsem. Bağırsaklarımı çalışmış bulsam. Güzel bir kahvaltı etsem üstüne....

Var ya, canım resmen hotdog istiyor.

------------------------

Neyse, geçtim.

Artık karahindibağların ne olduğunu biliyor olması, onlara sadece isimlerınden ötürü başlayan sevgisini değiştirmez. Hem kendileri de iyiymiş, şu rüzgara karşı üflediğimizde yüzlerce beyaz tüyünü salan pofuduk bitkiler.

0 yorum: