06 Eylül 2009

Evet, Kişi, sana daha önce yazmamı bekliyordun belki, biliyorum.

Fakat gittiğim evde internet yoktu, o yüzden iki günlük bir aranın ardından ancak şimdi yazıyorum. Bir nefes almışsındır herhalde.

Sana geçen günlerden bahsetmeyeceğim. Fakat özetle birkaç histen bahsetmekle başlasaydım, şu geçen günlerde kendi kendime yetebildiğimi yeniden fark etmemin doygunluğu ilk maddem olurdu. Uzun süredir maruz kaldığım evin arabanın, bilindik şehrin ve avare boş günlerin rahatlığı ve huzursuzluğu içinde doğrusu kendi yapabildiklerimi unutmuşum. Unutmak hem iyi hem de kötü olabiliyor hani. Şimdilerde bu sevmediğim şehirde, suratımda salakça bir gülümsemeyle dolaşıyorum. Bu salakça hoşnutluğu özlemişim. Yalnız ve bulunduğum yerle tamamen alakasız olmayı özlemişim. Ne bileyim işte, özlemişim.

Ve doğrusu, yalnızlığın tatmin ediciliğini bir yana koydum; dostlarımla bir araya gelip bu ayrı gayrılığı paylaşmanın tadı da özlediklerim arasındaymış. Ilgın'ı burada da rahat bırakmadım tabi ki ve bundan pişman değilim (buraya kötü adam kahkahası efekti koydum varsayın.)

Hm, daha yazardım aslında. Fakat kısa kesmeliyim, hemen dibimde uyumaya çalışan bir İbrahim var. Adam şimdiden iki kere döndü bile.

Kısa bir saçmalamayla bitiriyorum:

Gel gelelim gittiklerinde de aslında bana geliyorlardı. Gerçi gecikmeli hatırlamaların onda yaşlı adam halleri uyandırdığını dışarıdaki bağırgan kadın da bilemezdi doğrusu. O kadın ettiği sahur muhabbetiyle pek bilge bir kadın. Peki ya dönen kilitlerin sesi nereden? Kilitlerin ne yöne döndüğünü bilemiyorum, ben bir hırsız değilim. Benim bir hırsız olduğumu düşünenler şu numarayı arasınlar diyeceğim. Bu arada doldurulan ve dondurulan anların kalıcılığını gel de bana sor. Sor ki bilesin ya da bilmediğini öğrenesin ya da bildiğini sanasın ya da bilmekten pişman olasın ya da artık her ne ise. Bu geçen otobüsün motorları neden bu kadar bağırıyor? Kirlenen hava mı, çevre mi, atmosfer mi, nefesim mi, ciğerlerim mi, ben mi, bulanan aklım mı?... Bulanık sularda yüzen balıkların birbirini tanıdığını hiç sanmıyorum. Selam bile vermiyorlar ya işte. Oltaları da görmüyorlar, atılan ekmekleri de, geçtikleri suların diplerine çökmüş batık kalıntılarını da.

Sana numarayı vermedim değil mi? Çok çakalsın, Kişi.

Haden, görüşmek üzere bir ara yine. Belki bir dahaki yazışımda yaşlı bir kadının yanında olacağım. Mutlu olursa ne güzel. Geleceğimi sorarsa, ne güzel. Muhtemelen oturup birlikte dizi izleyeceğiz. Sevgili kadın, nelere gebeydin sen. Acaba aklına gelir miydi dolaylı yoldan da olsa bana sebep olacağın?

Uzattım yine. Haden demiştim değil mi?

Evet.

1 yorum:

ILGIN dedi ki...

İbrahim horluyormuş!