03 Eylül 2009


200. girdide ne olmuş olacak, Kişi, merak etmiyor musun sen? Ben ediyordum, bir saat önceydi. Bir saat sonrasında meraksızım.

Ne acıdır ki şarkıları susturdum, kendi düşüncelerime de yer kalsın diye. Kendi düşüncelerim acı çikolata gibi, ağzımda kötü bir tat bırakıyor; eski güzel tattan eser bırakmıyor. Karşılıklı oynanan bir oyun gibi, kafamda pas atılıp duruyor.

Şarkılar iyiydi, sana belli düşünüş kalıpları sunuyor. Şarkılarda aşık da olursun, şehit de.

Ve adım adım, bir şeylerin katline doğru gidiliyor. Mete, dursan ya artık?

Şimdi, yukarıda yazdıklarımdan bir şey anladıysan ses etme; anlamadığını ummak sanırım daha iyi. Bundan ötesinde daha normal bir şeyden bahsedeceğim.

Kafatasının kumpir gibi açılması. Ah, olamaz, bir vidyo seyretme gafletine düştüm. Adam çok yüksekten denize atlıyor, aşağıda ise bir iskele var. Yeterince ileri zıpladığında sorun olmuyor denize dalmak. Eğer ki YETERİNCE ileri zıplarsan. Eğer ki bir an dengeni kaybedip YETERİNCE ileri zıplayamazsan, balıklama betonun kenarına çarparsın... ARGH! Çığlıklar, denizin kana bulanması falan... Üstelik bunu gece vakti izlemem iyi olmadı, an an aklıma aklıma adamın hastanedeki hali geliyor. Hâlâ yaşıyordu, fakat nasıl bilemiyorum. Aklıma o çocuğun geleceği geliyor. Ah, yüzünün tanınmayacak hale gelmesi... İntihar için böylesi küçük düşürücü bir sebep!

Sonra aklıma başka bir vidyo geliyor... O da çok kötüydü... Ya, kendime yemin olsun, izlemeyeceğim bu tür şeyleri. Hayatını hastanelerde geçiren birisi olarak çok kötü şeyler gördüm, fakat yine de dayanamıyorum.

Yarın akşamına İstanbul'a gidiyorum. Ya da Cuma sabahına. Cuma günü salak gibi dolaşarak geçireceğim. Ardından gelen Cumartesi gününün hatırlanası bir gün olacağını düşünüyorum. Sonrasında Gebze'ye geçeceğim. Anneanneyi mutlu edip, en son kendimi İzmir'e geri yollatacağım. Bir yerlerde bir şeyleri gözardı ediyormuşum gibi geliyor fakat yapacak bir şey yok, hiçbir zaman çok iyi bir planlayıcı olmamışımdır. Planlama çabalarımı sonuna kadar sürdürecek kadar dikkatimi toplu tutamıyorum. Bildiğim bir şey varsa o da kendimi alıp yabancı bir ortama bırakıverecek olmam. Labirente bırakılan bir deney faresi gibi.

Sana resimdeki ahmaktan bahsedeceğim. Ahmaklık benimkisi. Kabul ederek bunun içine mi tıkılıyorum yoksa kendime çıkış kapısı mı açıyorum bilmiyorum. Bir şovalye gibi davranmaya çalışan boğaz kesici katil gibiyim belki de ve inatla boğaz kesmekten kendimi alıkoymaya çalışıyorum. (Değinmeden edemeyeceğim, gerçek şovalyeler asla bizim bildiğimiz gibi soylu ve iyi olmadılar; büyük çoğunluğu leş gibi kokan pis kiralık askerlerdi. Fakat benim bahsettiğim şovalyelik bizim bildiğimiz türden.) Ahmağın tekiyim ve bu yüzden kalp kırıyorum ve kıracağım.

Şimdiye kadar aklımdan ve kalbimden geçenleri dile getirmek hep kolay ve doğru oldu. Ancak artık emin değilim. Kaybedecek bir şeylerin olmadığında daha kolay oluyor. Ya da, nasıl desem, kaybedeceğin şeyleri umursamadığında. Gözü karalık bir nevi.

Yorgunum be. Sinirlenmek yaramıyor bana.

Bir şeyi özledim, fakat doğrusu neyi ben de bilmiyorum.

Haden, Kişi.

1 yorum:

ILGIN dedi ki...

Tarot kartlarımı mı çıkartsam?
Youtube yasaklansın!