22 Ağustos 2009

Şimdi, bu girdi de 140. girdi oluyor. Tahmin et bakalım, Kişi, bu blogun geçmişinden hangi şiirimsiyi sildim?

Yaptım bir şeyler işte. Aslında zihnen temiz sayılırım. Ben çok sık kabus gören birisi değilimdir. Hatta bakarsan en son ne zaman kabus gördüğümü hatırlamıyorum bile. Nedir bunun işin aslı? Sanırım sandığımdan daha dünyevi ve huzurluyum.

Ha, ara ara küçük paranoyalar yaşamıyor değilim. Anlatayım, Kişi. Çok değil bir iki gece önce, Özdere'de saat sabaha karşı üç buçuk. Evde yalnızdım. Terasa çıktım, gökyüzünde ay yoktu, sokak lambaların keskin ışıkları ise yıldızları öldürmüştü. Kimsecikler yoktu bu saatte. Korkuluklara dayanıp denize bakıyordum. Derken kendimi biraz kötü hissettim, aklımda bir imge belirdi: Arkamda, çatıda, kiremitlerin üstüne bir şey vardı. Cılız, hızlı, sivri parmaklı, kalın derili bir şey. Kocaman gözleri ile bana bakıyordu.

Hemen arkamı döndüm, tabi ki bir şey yoktu; fakat çatının öteki tarafına kaçmış da olabilirdi. Hatta belki de duvarın benim görmediğim tarafındaydı. Kapıya bakıp, kapalı olduğundan emin oldum, içeri girmesini kesinlikle istemezdim. Her yerde olabilirdi, evin yan cephesine tutunmuş halde, bacanın içinde, yan taraftaki uydu anteninin arkasında... Falan filan işte. Ayrıntılara boğmayacağım seni. Sonra kendimi toparladım işte. Derin nefesler falan, içeri girdim, kapıyı kilitleyip yatağa girdim. İçeri girmiş olabileceği fikrini aklımdan zorla uzaklaştırdım. Sonra zaten çok yorgun olduğumdan, uyumuşum.

Pek sık olmuyor bunlar, doğrusu uzun süre sonra böyle bir şey yaşadığım için eğlendim bile; daha sonra tabi ki. İnsana canlılık katıyor. Herhalde daha uzun bir süre yaşamam böyle bir şey. Bu arada anlattığımın uydurma bir hikaye olduğunu da düşünebilirsin. Her şekil, aklımın bir oyunu olduğundan bundan hiçbir şekilde gocunmam.

Demek istediğim şey, kabus görmeye özendiğim değil aslında. Sadece bu tür zihin oyunları oynamayı özledim kişi.

Bir teorim var bu konuda; sanırım sorun ağrı, sağlık, tümör falan gibi somut sıkıntılar yaşıyor olmam. Kendime dair soyut bir şeyler düşünme alışkanlığımı kapattım sanki, bunlara yer açmak için. Gerçi, şimdi düşününce buna birkaç tane karşıt fikir oluşturdum bile. Ağrılarımın çok yoğun olduğu zamanlarda yaratıcıydım aslında. Fakat yine de uzun yürüyüşlerde içi içine sığmayan aklımın ürettiği, pek azı kağıda düşmüş sonu gelmez hikaye ve fikir akışları kadar yoğun olmadı hiçbir zaman. Şöyle bir sonuca varıyorum ve kapatıyorum; aman içim sıkılmasın, kafayı bir şeylere takıp kendimi zayıf düşürüp tümörü azdırmayayım, aman aman olumlu düşünüp mutlu olayım uğraşı sebebinden kendimi körelttim. Sorarım size, mutlu yazar var mıdır şu dünyada?

Bu arada kilo almıyorum ama nasıl becerdiysem yine göbek yaptım. Prometheus is back. Long live to the King of All Bellies!

Bir süre şiir koymamayı düşünüyorum, Kişi. Sanırım edebiyat dergilerine gönderebilmek için artık onları burada yayınlamaya bir son vermeliyim. Fakat üzülme, en güzellerini çoktan yayınladım. Dahasını istersen, özel olarak benden rica edebilirsin. Nasıl olsa zırt vırt bir şeyler karalıyorum, arada elbet güzel bir şeyler çıkar.

Yeter herhalde bu kadar. Görüşürüz, Kişi.

0 yorum: