04 Ağustos 2009

Kişi.

Kurbanım sensin. Benimle eşit olanlar dahil herkesin bana birtakım dersler vermeye çalıştığı şu sıralar, sanırım bir tek sana laf ediyorum. Galiba insanlara çok "umutsuz" bir görüntü sergiliyorum, başka açıklama gelmiyor aklıma. Heh, yapacak bir şey yok, bir süre daha böyle devam edeceğimiz 'çok açık'. Herkesin lafını ağzına tıkamam ya.

Bugün bu blogu güncellemek istiyordum. Bir şiirimsi koymayı düşündüm, fakat nispeten yeni sayılan şiirlerimin çoğu kendi içinde bol bol "sen" hitabı içeriyor. Bu kadar senli benli şiirimsi ile sizi sıkmak istemeyiz.

İzlediğim film ise, Toki wo Kakeru Shoujo isimli bir anime filmiydi. Çevirisi The Girl Who Leapt Time, yani Zamanda Sıçrayan Kız. Biraz bilim kurgu, biraz günlük hayattan kesit, hafif drama, orta dozda romantizm içeren hafif bir filmdi. Seslendirmesi güzel, çizimleri hoş ve akıcı, hikaye bakımındansa merak uyandırıcı ve basitin üstündeydi. Hani, animeye önyargı ile yaklaşmayan birisi isen, tavsiye ederim.

Akşama doğru saat sekizi çeyrek geçiyordu ben deniz şortumu giyip yalınayak sahile indiğimde. Bahçe kapısını kapatıp sokağa adım attığımda, akşamüstü yürüyüşüne çıkmış insanların gözleri üstüme kilitlendi. Üç senedir alışık olduğum bir şey. Bu yaz pek denize girmedim gerçi, kendimde o gücü ve uğraşma isteğini bulamıyorum.

Kumsala indim, kumlar soğuktu. Esen rüzgar soğuk geldi bana. Denizin kenarına geldiğimde, dalgalar bana uzanmaya çalıştılar. Ayak parmaklarıma değmelerine santimler kala güçleri yetmeyip geri çekiliyorlardı, bir dahaki sefere bu kadar ucuz kurtulamayacağım tehditlerini savurmayı ihmal etmeyerek. Sinirlerinden bembeyaz köpürdüklerini söyleyebilirim. Sağıma baktığımda köpük köpük deniz ve uzayan sahili görüntüsü hoşuma gitti. Soluma baktığımda sahili terk etmek için toparlanan bir çekirdek aileyi gördüm ve nedense bu pek hoşuma gitmedi. Rüzgar esti ve ben üşüdüm. İçimi bir ürperme sarınca, denize giremeyeceğimi anladım. Bir titreme krizi riskine girmek istemedim o an. Kendi kendime düşündüm, aslında kalabalığı umursamayıp güneş tepedeyken girmeliydim denize.

Fakat tuzlanmak ayrı bir dert...

Neyse, sonuçta ayaklarım kumlu bir şekilde geri döndüm eve. Küçük ve hoş bir yürüyüştü. Ben sırtımı dönüp eve yürürken deniz arkamdan alay edercesine hışırdamasa daha iyi olacaktı gerçi.

Saat şu anda 01:25. Evin önündeki kumsalda 6 kişilik bir genç grubu oturmakta. Birisinin elinde gitar. Ara ara biralarını yudumlayıp kızıl alevli sigaralarından birer fırt çekiyorlar. Söyledikleri şarkı, biraz türk sanat müziğini andıran bir parça. Az evvelse Pinhani'den bir şeyler söylüyorlardı arada ayarı kaçan sesleriyle. Eğleniyor gibiler. Aklıma iki yaz evvel arkadaşım Hakan'ın bana, neden gidip aralarına karışmadığımı sorması geldi. Kendisine göre gidip o gruba katılmak çok sıradan bir şeydi. Bir an meselesi. Oldukça doğal. O zaman oldukça tuhaf gelmişti bana. Onlar ayrı şekilde eğlenen insanlar, kendi aralarında takılıyorlar, beni ilgilendirmezdi. Şimdi de pek farklı düşünmüyorum doğrusu; yani öyle bir grup insan gördüğümde benim aklıma bile gelmiyor gidip bir şeyler söyleyip aralarına kaynaşmak. Bir güven meselesi değil bu, düşünüş yapısı. Gerek var mı peki? Ya da sana sorarım kişi, sen yapar mıydın?

Bira dedim de, bugün canım özellikle içmek istedi. Hatta, ağır bir şeyler içmeyi düşündüm. Absint var mesela, daha iyi ne olsun? Fakat ağrı korkaklığından cesaret edemedim. Dün içtiğim biranın ağrısını bastırmak için biraz uğraşmam gerekmişti, absint içsem ne olur kim bilir. Öte yandan, şu alkol-ağrı ilişkisinin psikolojik olması da pek mümkün. Alkol neden benim sinirsel ağrımı artırsın? Bir açıklama gelmiyor aklıma.

Şimdi, konuyu günlük hayattan uzaklaştırmalı. Kaç kere diyeceğim kendi kendime, burası bir günlük değil. Günlük başka!

Şu aşağıda vereceğim şiirimsi Özdemir Asaf'a ait ve "Neyin var, kuzum?" sorusunda verilen cevaplar hakkındadır kanımca. Öte yandan şiirin ismi neden Top, anlamadım.

TOP

Bir şey varsa,
Bir şey vardır.
Bir şey yoksa,
Çok şey vardır.

Çok şey varsa,
Bir şey yoktur.
Çok şey yoksa,
Bir şey vardır.

Evet, düşünsel şiirlere iyi örnekler veriyor bu şair. Çoğu şiirinin ardında bir akıl oyunu, bir beyin cimnastiği, bir düşünsel uğraş bulabilirsiniz. Bu bakımdan şiirleri arasında birçok anlamadığım var. Herhalde ya yeterince akıllı değilim ya da daha o şiirleri anlayacak zihne sahip olmadım. Ben ikincisini tercih ediyorum.

Neyse, Kişi, sağol dinlediğin için.

Haden.

1 yorum:

ILGIN dedi ki...

katılmazdım heralde