26 Ağustos 2009

Kişi, aklım ve ruhum kayıplarda. Galiba kedi yürüttü. Kendisini sevdirirken bir hinlik peşinde olduğunu anlamalıydım.

Kayıtsızlık bir lanet olabiliyor bazen. Bazıları bu kayıtsızlığı, bu duygusuzluğu ulaşılması gereken bir şey olarak görüyor. Buna pek katılmıyorum. Hiçbir şey hissetmemek oldukça can sıkıcı. Böyle zamanlarda insanlığımdan şüphe ediyorum ve etrafımdakilerin bu halimi görüp bir şeyler hissettiğim zamanları yalan farzetmelerinden korkuyorum.

Kedinin kaptığı ruhumun geçici yokluğuna vermeli.

Benim de benim diye tutturduğumu düşündüm de sonra sustuğumda neden bundan gocundum? Kendim hakkında neler açığa vuruyorum, bunun ne kadarı açık oluyor bir su gibi. Suyumun sertlik derecesi ne kadar? Sahip olunanlar ne ekler peki, fosfat mı kireç mi... Sen benimsin dediğimde alınan yudum ne kadar soğuk geliyor? Ilıştırmamı istesen bön bön bakarım sana, daha soğuk istesen gideceğim kutuplardan korkarım. Sıklıkla kullandığım kelimelerin bir şey ifade edeceğinden çekinen ben yenileri ile cambazlık yapar iken, sıklıkla kullandığım kelimelerin seni sıktığını düşünür iken, bir de bakarım sana bulaşmışlar. Bulaşıklarım... Kelime yıkama makineleri olsa, yatmadan evvel bu makinelere üfleyip temizletsek kelimelerimizi. Fakat o zaman rüyalarımız suskun olurdu. Rüyamda bana konuşmazlardı. Rüyamda bağırırken çok komik olurdu. Ben konuşmam rüyamda. Uyumadan önce tüm benliğimi komidine bırakırım. Rüyalar, kişiliksiz yaşanır.

Rüyalarım, kişiliksiz yaşanır.

Bu da bir zihin akışı oldu, özlemiştiniz değil mi?

Aslında, her gün blog yazmak biraz zorlama oluyor sanki... Neyse işte, moralim ters tepti, Kişi; yalnız senden bir şey beklediğimi sanma, dinlemen yeterdi zaten.

Haden gittim ben.

0 yorum: