29 Ağustos 2009

Gizdökümcü blog anlayışına ara vermek istiyorum, Kişi. Kime kendimi açıyorum ki hem? Ayrıca buraya yazdıklarımdan tanıyacaksa birisi beni, vay halime.

Yine de, kişinin kendisini açık açık ifade etmesi oldukça cezbedici bir fikir. Fakat, yürümüyor. Ayrıca şunu düşünüyorum, bir şeyleri açık açık ifade edince sanırım onların dolaylı yollarla ifade edilmelerine engel oluyorum. Dolaylı yol derken herhangi bir sanat dalını kastedebilirim.

Ha, ben sana hikaye sözü vermiştim değil mi? Daha geçen gün gelmişti bir tane aklıma. Sonra ilham perim sevgili evrimleşmesi beklenilen maymun baktı oralı olduğum yok, koltuk altlarını kaşıya kaşıya uzaklaştı benden. Bir dahakine daha uzun kalması için rüşvet niyetine fıstık atmayı planlıyorum. En azından araba sürmediğim bir ara gelmesi lazım. Anlayacağın şu anda hikaye yok sana. Eskilerden, buraya koymaya uygun kısalıkta ve henüz yayınlamamış olduğum bir tane var ama doğrusu biraz karamsar. Şu sıralar karamsar bir ifademi okumanı istemiyorum. Yeterince bunalmadım daha.

Daha tüm şiirlerini okumuş sayılmam, fakat okuduğum kadarıyla Cahit Sıtkı Tarancı'nın o kadar da harika bir şair olmadığı yargısındayım şu sıralar. Hepsini okuduğumda tekrar fikrimi yazarım. Laf olsun torba dolsun dedim. Yalnız iyi oldu bahsetmem, bu vesileyle kendimi sorgulamış bulunuyorum: Kıstasın ne senin? Eğer kendinle özdeşleştirebildiğin şiir sayısı ise, sevgili Mete, bu sana hiç yakışmaz. Bu kadar sığ olamazsınız efendim. Neyse, bakacağız.

Her ne kadar tıpkı diğer sanatsal-edebi alanlarda da olduğu gibi merakım ve tercihim hep yabancı sanatçılar-edebiyatçılar yönünde olsa da, şiir konusunda Türk şairlerin eserlerini okumam gerektiğini düşünüyorum. Hepsinin başında şiirimin gelişmesi için, Türk dilinin şiirdeki kullanımına vakıf olmam gerek. Yani, Türkçe yazıyorum, o yüzden Türkçe okumalıyım. Bense hiçbir zaman işi kurallarına göre yapmadığımdan, içten gelen bir doğruluk hissi ile yazmaya çalıştığımdan, bu hissi ancak çok okuyarak edinebilirim. Kulağın gelişmesi için çok müzik dinlemek gibi bir şey. Yine de bu beğenmediğim şeyleri okuyacağım anlamına gelmiyor. Hâlâ seçiciyim.

Yine de Ilgın sayesinde yabancı şairlerin eserlerine de daha fazla yoğunlaşabiliyorum. O bana bir şiir gösteriyorsa, ben gidip aynı şairden iki üç şiir daha okuyorum. Yalnız, Kişi, bunu ona çaktırma sakın; aramızda kalsın. Şşş... Çok gizli.

"İnsan kendini yalnızca insanda tanır." demiş Goethe. Kafiye vesilesiyle sık sık misafir geldiğim bu düşünürün bu sözünde his bakımından bana ters gelen bir şeyler var. Belki de bu, kendimi tanımak için diğer insanlara bağımlı olma fikrinden hoşlanmamamın sebep olduğu bir histir. Doğruluk payını görmek için alim olmaya gerek yok aslında. Diğerlerinin eylemlerine verdiğin ya da vermediğin eylemsel tepkiler, söylenenler ve yapılanlar karşısında hissettiklerinle kendini tanırsın. Onun dışında başkalarında görmüş olduğu sıfatlar, kişiyi o sıfatları kendisinde aramaya götürür. Diğerlerinin eleştrileri ve yargıları kendini sorgulatır. Yaratılan kurgular, sanat eserleri de birer insan ürünü olduklarından yine insanda tanımış olursun kendini.

Yani, bir açık bulamıyorum. Fakat bulacağım. Uzaylılar bir olasılık misal. Ya da hayvanlara yüklediğimiz anlam ve erdemler. Doğada gördüklerimiz bize kendimizi sorgulatamaz mı? Ya da yanılsamalar gören bir aklın yarattıklarını kendi kendimize inceleyip yorumlasak olmaz mı? İnsanın kendisini yalnızca insanda tanıması fikri, o dönemde revaçta olan insanın diğer her canlıdan üstün olduğu görüşünün bir sonucu gibi geliyor. Sanki düşünür her şeyi göz önüne almamış gibi. Bunlardan bahsediyorum; fakat bu durum beni bilincin kaynağını sorgulamaya zorluyor. İnsandan başka varlıklarda kendimizi tanımak için bu amacı güden bilinçte, sorgulayıcı bir akıl gerekiyor. İnsanın bilincinin kaynağı, ya da şekillenmesi diyelim, pek tabi diğer insanlar değil mi? Sonuçta diğer insanlar olmasa, kişi kendisini tanıma ihtiyacı içine girmez. Yine yenildim... Aslında bu konularda konuşacak kadar bilgili değilim. Felsefe akımlarını, diğer düşünüş tarzlarını bilmiyorum. Benimkisi ileri geri konuşmak. Kendi kendime atıp tutuyorum. Yine de hoş beyin cimnastiği.

Buraya kadar sabırla okumuşsan, Kişi, ki sanmıyorum, senden özür dilerim. Fakat arada gizlediğim bir cümle var diğer konu ile alakalı olmayan. İlginç bir cümle. Seni güldürecek, benim hakkımda dehşet verici bir gerçeği ifşa edecek bir cümle. Onu bul bakalım!

Yeter bu kadar be adam. Çok yazdın. Yeter dedim. YETER LAN!

Haden (YETER!)

0 yorum: