04 Haziran 2009

Eski dostların düzenlediği toplantılara onu artık çağırmıyorlardı. Gitmiyordu zaten. Ayrı bir hayat kurmuştu kendisine, çoktan. Konuşan da yoktu hani; aranmaz ve sorulmaz, bazı eski dostlukların kaderi.

Bu yüzden çatkapı geldiğinde partidekiler çok şaşırmıştı.

"Sen! Niye haber vermedin? Hoşgeldin!" yine de kimse bozuntuya vermedi. Bir iki sitemden başka söz edilmedi.

Bu güzel kadını eskidien de kimse yadırgayamazdı. 35 yaşında da bir şey değişmemişti belli ki.

Bir iki biradan sonra işin aslı belli oldu. Kadının kocası eğitim için bir haftalığına şehir dışına gitmişti, çocuk ise uzakta okuldatdı. İnternetten bu partiyi öğrenince, eski hayatına bir nebze olsun geri dönmek istemişti. Hem, sürprizleri severdi.

İçildi eğlenildi, an geldi dış kapı açıldı, az içenler çok içenleri yarı taşır vaziyette evlerin yolu tutuldu.

İçtiğiyle rahatlamış olan kadın, serin gecede yürümek istiyordu. Arkadaşları tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi bu güzel ve genç kadını tek başına bırakmak istemediler; onu evine göterecek bir yığın erkek vardı. Fakat o hep redderder, inat eder, evine yalnız dönerdi. Şu güne kadar başına hiçbir şey gelmemiş olmas kadının bu öz güveninin haklılığına dair bir kanıt gibiydi.

İçki insanları rahatlatır, gece insanları rahatlatır, yalnızlık bu kadını rahatlatır... Aile yok, kontrol yok, ışık yok; işte özgürlük budur.

İlk gençlik yıllarının ruhunu yakalayınca gözleri apartmanlardaki tek tük yanık ışıklara takıldı. Şu anda neler oluyor orada?

Hep merak etmiştir, insanlar nasıl yaşıyor neler yapıyor diye. Hatayları onunkinden ne kadar farklıydı?

Yoluna devam ederken pencerelere bakıp durdu. Ayakları onu evine görürürken bir anda durdu. Dudaklarını ısırdı. Sonra hınzırca sırıtıp yolunu değiştirdi.

Bir apartmanın zemin katındaki pencerenin yanında duruyordu şimdi. İçeriden televizyonun sürekli değişen mavi ışığı yayılıyordu. Kadın, perdenin açık aralığından içeri baktı.

Orta halli oturma odasında, özelliksiz, iki kişilik kanepeye yığılmış, şişman bir adam gördü. Küçük televizyonda bir yarışma programı yayınlanıyordu. Adamın hareketlerini izledi. Onu yandan görüyordu. Boş bakışları yorgun fakat uyumayı reddeden bezgin bir inatçılık okunan yüzünde ürkütücü görünüyordu. Arada bir bir yerlerini kaşıyordu.

kadın bu hayattan sıkıldı. Yoluna devam etti. Şimdi müstakil bir evin önündeydi. Sinsizce aydınlık pencereye yaklaştı. İçeride bir yemek sofrası kuruluydu. genç bir çift içkilerini yudumlarken derin bir sohbete dalmış gibi görünüyorlardı. Oğlan hevesle bir şeyler anlatırken kız yordun fakat ilgili bir şkeilde onu dinliyordu. Kadın,, dediklerine kulak kabarttı:

"...ona dedim ki bu şekilde bir yere varamazsın. Zaten kaç defa belli etmiştim onu istemediğimi." diyordu erkek.

"Çok inat etti o... Gelmesin, ben de istemiyorum. Bence o sana sarkıyor."

"Sarkarsa sarksın, eline bir şey geçmez..."

Bu konuşma, nedendir, kadının canını sıktı.

"Pencerede biri mi var?" dedi kız.

"Ne? Acaba..."

Kadın koşarak uzaklaştı oradan. Durduğunda nefes nefeseydi. Fakat gülmeye başladı. Kahkahalarla gülüyordu. Giden neşesi yerine geldi. Yanakları al al oldu. Bu heyecana bayıldı.

Yoluna devam etti. Nedir, gözü bir apartmanın ikinci katındaki kırmızı ışığa takılınca sırıtıverdi.

İçinde bir şeyler kıpırdandı.

Bir ağaç vardı pencerenin önünce. Harika.

Tırmanışı zor oldu. Ne de olsa artık genç sayılmazdı. İkinci kat hizasında kendisine rahat bir yer edindi. İçeri baktı.

Bir çift ateşli bir şekilde sevişiyordu. Görüntü sarsıcıydı. Kadın savruluyordu resmen. Erkek gençti, yeni olduğu hareketlerinden belliydi. Kadın ise 40 yaşlarında olmalıydı. Sarsıcı bir görüntü.

Ağaçtaki yerinde kadın kendisini suçlu hissetti bir an. Fakat bu geçiciydi. Bu gece özgürdü, pişmanlığı fazla uzun sürmedi.

O gece eve varıp varmadığını öğrenmek için arayan arkadaşları onu evde bulamadılar. Çok endişelendiler fakat yapacak bir şey yoktu. Kadın eve ancak sabaha karşı gelmişti.

0 yorum: