15 Mayıs 2009

Ah dostlar, ne olsun daha. Bir yerden bir yanık kokusu geliyor şu anda. Umarım benim makinadan değildir...

Dengeye inanır mısınız diyeceğim, çok mistik kaçacak. Ben bir ara inanırdım doğrusu. Belki hâlâ inanıyorumdur, fakat şu sıralar pek bir dengesizim.

Kişinin kendi kendisini kandırması, bilinçli kullanıldığı sürece illa ki kötü bir şey olmasa gerek. Tabi önce bir bilincinin olması gerek. Geç gelen bilinç de pek bir işe yaramıyor, ancak zararın neresinden dönülse kârdır. Şu sıralar bilinçli olarak kendimi kandırmaya çalışıyorum, olacak sanırım. Olsun olsun, iyidir. Dersen ne şekilde kendini kandırmaya çalışıyorsun; sana cevabım oldukça belirsiz olacaktır. Misal ayağımın bir hafta içinde iyileşeceğine inanıyorum. İyileşecek de! Ya da ne bileyim, tümörlerin bir anda "Yazık ya bu herife, ben artık eriyip gideyim." demek suretiyle yok olacaklarına inanmaya çalışıyorum. Kim bilir, belki beden işleri kolaylaştıracak bir şeyler yapıverir.

Delirmenin eşiğinden dönerken, deliren insanlara bakıp bakıp özeniyorum. Deliren bir kişinin arkasında yatan sebepleri merak ediyorum. O sebeplerde kendimi bulacakmışım gibi geliyor. Benmerkezci bir yaklaşım diyebilirsin buna, fakat ben hiçbir zaman bencil olmadığımı söylemedim sana.

Acaba mezuniyette siyah bir takım mı giysem yoksa değişik, daha açık renkli bir şeyler mi tercih etsem... Hele bi iyileşeyim, alışverişe çıkacağım.

Böyle pahalı takım elbiseler satan yerlere tek başıma girdiğimde, genelde satış elemanları beni ciddiye almazlar. Sanki dolaşıp gidecekmişim gibi davranırlar. Sonra ben birisini yanıma çağırırım ve kıyafet beğenmeye başlarım. Beğendiğim kıyafetlerin fiyatları, benim gibi öğrenci tipi giyinen birisinin cebinden çıkamayacak meblağlarda olduğundan, satış temsilcisi sadece kendimi eğlendirdiğimi sanarcasına sıkılmış bir halde bakar bana. Cidden, zaten biraz genç gösterdiğimden (ki, yaş olarak zaten genç olduğumu düşünürsek bu gencin de genci oluyor) ve boy pos bakımından da kell felli olmadığımdan pek kaale almıyorlar. Beden bulmak da güç oluyor, o ayrı konu.

Belki yadırgayacaksınız, fakat bunca muameleden sonra kapıdan çıkıp gitmek yerine beğendiğim o takım elbisenin parasını çat diye verip tüm beklentileri boşa çıkarmaktan pasif bir haz aldım.

Bu anlattığım, üç sene evveldi. Şimdilerde nasıl olur bilmiyorum. Dedim ya, iyileşmeyi bekliyorum.

Sıkıntı içinde olmak, bunalımda olmak, şanssız kişi olarak bir madalyayı hak etmek, yazık böhü aah ah durumlarında olmak neden bu kadar talep alıyor? İlan ediliyor diye mi?

Neyse işte. Bugün garip bir gündü zaten. Birileri sayesinde hissettiğim pasif hoşnutluk hali tasını tarağını toplayıp bir not bile bırakmaksızın gitti. Haydi bakalım, başa döndük yine.

Her neyse.

1 yorum:

aygen dedi ki...

Selam aklı ve ruhu güzel adam,
Yazmayı da okumayı da çok seven bir insanım.Okuduklarım beni bedenimden uçurup anlatılanların diyarına götürebilirse keyiflenir yazana minnettar olurum. Yazılarını okudukça bu duyguyu çokça yaşadım. Zamanın ruhunu yakalamak, bir duyguyu veya bir kokuyu anlatmak bana zor gelmiştir. Bir gün "Kendi Parfümünü Yarat" dükkanlarından birine girdim ve bütün cesaretimi toplayıp şöyle dedim tezgahtara "Benim istediğim koku bir yaz kokusu. İçinde gün ortasında erken açmış hanımeli çiçekleri+güneşte ısınmış vücuda sürülen güneş yağının kokusu+biraz deniz yani iyot ve yosun kokusu ve limon olmalı". Ya beni ciddiye almadı ya da anlamadı önce bön bön baktı sonra "ha anladım sen benle kafa buluyon" sırıtışı yaptı ve ne olur ne olmaz kabilinden "üzgünüm böyle kokularımız yok" dedi.
Biraz da bu yüzden çok beğendim yazılarını. Yalın ve içten yazılarını paylaştığın için teşekkürler. Lütfen devam et...